14 Kasım 1940
Sayın Yurtdaşlarım;
On bir seneden beri tasarruf ve yerli malı davalarımızda millette uyanmış
bulunan iktisadi anlayış ve duyuş, her yıl biraz daha gelişerek kuvvetlenmektedir.
Davanın esasını ortaya atan ve onun bütün halkımıza yaymıya çalışan Ulusal
Ekonomi ve Arttırma Kurumunu tebrik ve takdire layık bulurum.
Hiçbir mesele tasavvur olunamaz ki cemiyet ve millet hayatına taalluk
etsin de Maarif ve Millet terbiyesi bakımından bu teşkilatı vazifelendiren
bir veya bir çok ciheti bulunmasın. Cemiyet vicdanının müşahhas müessesesi
olan devlet adına, okulda yeni nesli yetiştiren öğretmenle, okula henüz
gelmemiş çocukları evde buna hazırlayan ve okula gelmişlerini gene aynı
muhit içinde ona yardımcı olarak terbiye eden aile, millî davalarımızın
hepsinde olduğu gibi iktisadi terbiye sahasında da tesirli, verimli bir
ödev yapmışlardır. Dün, para ve alışveriş lafı ayıp telakki edilen evlerimiz
ve okullarımızda, bugün bu mevzuu konuşmak, resmî ders programlarının
bir maddesi üzerinde çocuklarımızın zihnini yormak ehemmiyetini kazanmıştır.
Dün memleketi, vilayet, kaza ve nahiye isimleriyle bir lügat gibi ezberlenen
coğrafya yerine, bugün topraklarımızın üstünde ve altındaki istihsal unsurlariyle
bizi besleyip büyüten, yedirip içiren, giydirip kuşatan, bir kelime ile
bizi yaşatan vatanımızı öğretici bir coğrafyamız vardır.
Hemen bütün kültür öğretimi, bu ana vatanla onun evladı olan Türk Milletinin
yalnız manevi değil söylediğim maddî münasebetleri de anlatmayı kendine
mihver edinmiştir. Küçük boyu ve minimini cüssesiyle aramızda dolaşan
ilkokul çocuklarımız, yediğiniz şekerin, memleketin nerelerinde ekilmiş
pancarlardan ve nerelerinde kurulmuş fabrikalarda yapıldığını isimleri
gibi bilirler. "Yerli malıdır, kullan çocuğum" diye öğüt verdiğimiz
bezler ve kumaşlarımızı, sırtlarında taşırlarken, vücutlarının üstünde
o bez kumaşların yapıldığı vatan parçalarını küçük varlıklarına sarılmış
yurt haritaları gibi hissederler. Yedikleri üzümlerin bağlarını, incir
ve fındıkların ağaçlarını, koyunların, kuzuların, danaların yayıldıkları
otlakları, balıkların kulaç attıkları denizleri okulundaki sınıflar ve
evlerindeki odalar gibi sarahatle, vuzuhla tanırlar. Bu hayat bilgisi,
iftiharla söyleyebiliriz ki Cumhuriyet Maarifinin Türk çocuklarına kazandırdığı
kültür nimetleridir.
Milli Şefimizin, senelerden beri sözleri ve hareketleriyle telkin etmiye
ve tahakkuk ettirmiye çalıştığı şu hakikati burada tekrar etmek, Maarif
Vekiliniz sıfatiyle benim için hem zevk ve hem bir vazifedir: "Millet
hayatı içinde millî şuura dayanan bilgi uyanışı olmadıkça, devlet ve fert
tarafından alınacak her türlü ilerleme tedbirleri, geçici ve göçücüdür."
Ne kadar doğru. Dış gayesi sırf menfaat gibi görünen ticaret sahasında,
kendisince bu şuur uyanmış bir yurtdaş tasavvur edilebilir mi ki, içinde
bulunduğu cemiyet ve halkın zararına bir alışveriş yapabilsin?
Vatansever bir tüccarın hakiki karı, yalnız kendisinin değil, beraberinde
bütün milletin kazandığıdır. İhtikârı bir ihanet sayıyorsak, muhtekirin,
yurtdaşı yalnız kendi kârını düşünerek soymuş olmasındadır. Biz hırsızlığı,
sade maymuncukla kasa açanların hareketinde değil, nisbetsiz kar temin
etmek için vatadaşın kesesinden fazla para çekenlerde de buluyoruz. İstiyoruz
ki kanun, vicdan karanlığında yapılan bu gasp ve gareti tenkit etsin.
Kitaplarımıza kapkara çehresiyle sefil ruhunun resmini koyduğumuz gümrük
kaçakçısı, muhtekir halk soyguncusu, Millet terbiyesinin dışında kalmış
bir bedbahttır. Bunu söylemekle anlatmak istediğim nokta şudur: cemiyette
faydalı ve faydasız hangi hareket mevzuubahis ise onda analar ve babalara,
hocalara düşen vazifenin büyüklüğü ve ehemmiyeti.
Yurtdaşlarım,
Size biraz da artırmanın ve umumiyetle tasarrufun hayatımızdaki öneminden
bahsedeyim. Bir insan düşününüz ki gördüğünü, duyduğunu, öğrendiğini;
görüp duyup öğrendikten birkaç dakika sonra unutmaktadır. Dimağının kazandıklarını
saklamaktan aciz bir ruh fukarası, tamahkar hafızasiyle ne perişan bir
mahluktur. Tıpkı bunun gibi, kazandığını beş dakika sonra yok eden boş
keseli: biraz önce anlattığım boş kafalıdan daha az perişan, daha az yoksul
mudur? Şu iki cins insanı hiç hatırınızdan çıkarmayın: boş kafalı, boş
keseli. Medeniyet, insan kafasının ve insan kötünün yok etmeyip biriktirdiği
eserlerin yekûnudur. Güzel ve muhteşem bir bina, mimarinin dehasında bir
devrin bütün kudretlerinin, zaman dediğimiz bankaya konmuş kıymetli tasarrufudur.
Bir kitap, bir güzel bahçe, bir köprü, bir yol ve bir liman, bir fazilet
ve bir kahramanlık, yaşıyan insanların kendi varlıklarından artırıp ileride
yaşayacak olanlara bıraktıkları insanlık mirası değil midir? Medeni olmak
bu kıymetlere hürmet beslemek: değil onları harap etmek, hatta muhafaza
etmekle kalmayıp artmalarına, çoğalmalarına, ilerlemelerine gayret vermektir.
Tabiat gibi cemiyet de tasarruf edilmiş kuvvetlerin tesiriyle varlığını
istikbâle uzatabilir. Bu anlayışla tasarruf, geniş ve müessir bir insan
hareketi olarak görünmektedir.
Bir gün İstanbul'da gezerken küçük ve güzel bir caminin tesadüfen ismini
öğrenmiştim: "Sanki Yedim Camisi". Bunu yaptıran zat dehşetli
cimri imiş. Canının çektiği bir şeyi gördüğü vakit o şeye bakıp "sanki
yedim" der ve onu almak için sarfedeceği parayı bir cebinden çıkarıp
öbürüne koymak suretiyle saklarmış, O kadar ki peyniri bir kavanoza koyar,
ekmeği üstünden sürmekle kendini katıklanmış sayarmış. Bu yüzde yüz mahrum
hayatın sonunda cami gibi insani bir gaye ile yaptırılacak bir bina vücude
getirmiş olmasına rağmen, Allah'ın kendisine emanet ettiği binaların en
kıymetlisi olan vücudunu harap etmiş. Biz tasarrufu bu "sanki yedim"
camisinin banisi gibi anlamamlıyız. Marifet, insanın bütün kudretlerini
seferber ederek kazancını çalışıp artırması; yemede, içmede, giymede kendisinin
ve yakınlarının adam gibi yaşaması ve bu kazanmanın içinden bir kısmını
ayırarak yarına hazırlık olmak üzere tasarruf yapmasıdır.
Her şey gibi tasarruf da önce iradeyi zorluyarak başlıycaktır. Nilekim
bizde de böyle oldu. Fakat gene her şey gibi irade ile, kendimizi zorlamakla
başlıyan bu hareket, on yıldan beri artık millî itiyatlarınız arasına
girmiştir. İrade ile yapılışındaki güçlük, itiyatla kolaylaşmış demektir.
Bugün insanlık, tarihin en çetin savaşlarından biri içerisinde kıvranırken
Türk Milletinin, bu savaşın iktisadi serpintilerinden en az müteessir
olmasına rağmen alışverişte uğradığınız müşkülleri bu itiyat ile yenebileceğimizi
biran unutmamalıyız.
Hiçbir maddenin, tam istihlak edilmedikçe, vazifesini bitmiş saymamalıyız.
Yırtılıp atılan kağıtlar, içi boşalmış kibrit kutuları, biçkiden artmış
kumaş parçalarının bile hayatlarının bu devresinden sonra işe yarar olduklarını
hatırdan çıkarmamalıyız. Şimdi dünyanın öyle yerleri var ki orada insanlar,
et ke miklerinden çıkarılmış suları, etin kendisi kıymetinde görüyorlar
ve yiyorlar, yahut bu kadarını bile bulamıyorlar. Bu ve buna benzer halleri
daima hatırlıyarak sevgili vatanımızın bize bahşettiği nimetleri, aziz
ve mukaddes bilerek ziyan etmeksizin kendimize faydalı kılmalıyız.
Yurtdaşlarım,
Memleketimizde başlamış ve hayli ilerlemiş olan tasarruf terbiyesinde
öğretmenlerle ailelerin müşterek çalışma vazifeleri daha büyük bir hızla
devam etmelidir. Onlar tasarrufu, hayatın ve bekanın bu büyük sırrını:
evlatlârına talebelerine ve muhitlerine ne kadar devamlı ve teferruatlı
bir şekilde yayarlarsa, bizden sonrakilere intikal edecek olan millî hazinelerimiz
de o kadar zengin olacak ve Türk nesilleri o derece refah bulacaktır.
* 'Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçler', Kültür Bakanlığı
Yayınları, 1998 adlı eserden alınmıştır.
|