13 Aralık 1939
Azız Yurttaşlarım;
Size hitap etmek, sizinle konuşmak; yüzünüzü görmeden de olsa, benim için
zevk, şeref ve bahtiyarlıktır. Huzurunuzda söz söylemiye davet ederek,
bana bunları kazandırma fırsatını veren Ulusal Ekonomi ve Arttırma Kurumuna
teşekkür ederim.
Sayın Başvekilim Doktor Refik Saydam, dün Tasarruf ve Yerli Malı Haftası'nı
açan söyleviyle, size iktisadi politikamız, ticarî ve malî durumumuz hakkında
etraflı, gönüllere ferah verici izahlarda bulundular. Ben de bu akşam
sadece tasarruf fikri üzerinde bildiklerimi ve düşündüklerimi söyleyerek
bir konuşma yapacağım:
Umumiyetle tasarruf, elde edilen servetten bir kısmının elden çıkarılmaması,
biriktirilmesi demektir. Hasat zamanında bir kısım buğdayını kış için
ayıran bir çiftçi, bu hareketiyle ihtiyaçlarını günü gününe tatmin eden
basit bir insandan farklı olduğunu göstermiş, yarın için kendine göre
hazırlıklar yapmış demektir. Gerek ferdi ve gerek milleti iktisatça yükselten,
kuvvetlendiren, refah ve terakki yoluna koyan tasarruf hareketi, yalnız
bu şekilde yapılan bir saklama değildir. Belki istihsÂli artıracak başka
vasıtalar tedariki için servet biriktirmektir.
Eğer bir çiftçi ailesi, bir senelik ihtiyacından fazla istihsal
imkanını bulur ve bu fazlayı paraya tahvil ederek bununla bir yeni pulluk
alırsa istihsal kuvvetini artırmış olur; çünkü ertesi sene daha fazla
istihsal imkanlarını kazanmıştır.
Millet için de böyledir. Fertlerin tasarrufiyle biriken servet, milletin
istihsal kabiliyetini artırmak yolunda kullanıldığı nisbette memleket
içinde refah artar ve tasarruf kabiliyeti daha çok yükselir.
Tasarruf yalnız zenginlerin, ellerine fazla para geçenlerin yapabileceği
bir iş değildir. Üç beş kuruş gündelik alan bir küçük ilkokul talebesinden
başlıyarak ayda binlerce lira kazanan zenginlere kadar herkes, iktidarı
nisbetinde tasarruf yapabilir. Asıl mühim olan nokta, tasarruf edilen
miktarda değil; bu miktarın geliri nisbetindedir.
Şurasını unutmamalıdır ki iktisatça yükselmek için yalnız tasarruf etmek
kafi gelmez. Harcananı da makul ve müsmir bir şekilde harcamak lazımdır.
Gerek fert ve gerek millet bakımından büyük gayretlerle biriktirilen servetlerin
kullanılışında gösterilecek dirayet, bu servetlerin artmasını temin ettiği
halde, bu hususta yapılacak hatalar hem mevcudu ortadan kaldırır, hem
istikbaldeki istihsal kuvvetini azaltır, hatta yokeder.
Gene bu münasebetle başlatılacak diğer mühim bir nokta da şudur: Tasarruf
başka hasislik başkadır. Tasarruf eden lüzumlu ihtiyaçlarını makul bir
tarzda tatmin etmek suretiyle istihsal ettiğinden bir kısmını artırır.
Pek tabiidir ki misafirperverlik, aileye, yurttaşlara yardım, bu ihtiyaçlar
arasındadır. Tasarruf eden insan bu hareketini ileride daha fazla gelir,
daha müreffeh bir hayal temini maksadiyle yapar. Fakat hasis böyle değildir.
Diğer insanlardan, ailesinden ve hatta kendi nefsinden bile her şeyi esirger.
Serveti, servet olduğu için biriktirme kendisinde bir hastalık hÂlindedir.
Hasisler ekseriya servetlerini verimli işlerde kullanmak imkanını bulamazlar;
çünkü parayı o kadar severler ki meydana çıkarmaya bile cesaret edemezler.
Çocuklarımıza vereceğimız terbiye, onları
hasisliğe değil: makul ve muntazam harcamıya ve gelirlerinden -küçük de
olsa- bir kısmını biriktirmeyi alıştırmak olmalıdır. Esas itibariyle tasarruf
bir bütçe meselesidir, ihtiyaçları tesbit etmek, bunları ehemmiyetlerine
göre sıraya koymak ve gelirden bir kısmım bun-lar için ayırdıktan sonra
fazlasını tasarruf etmek icabeder.
Denilebilir ki medeniyet tasarrufla kaimdir. Eğer medeniyet insan ihtiyaçlarının
artması ve bunların en iyi bir şekilde tatmini vasıtalarının bulunması
ise, tasarruf yapmadan böyle bir seviyeye varmıya imkan yoktur. Mesela:
olta ile balık tutan bir insan bir kaç günlük gıda ihtiyaçlarını tasarrufla
temin ettikten sonra bu müddet zarfında çalışarak bir balık ağı yaparsa
bir sermaye vücude getirmiş, medenîliğe doğru bir adım atmış olur. Balık
ağlarını dalyanlar, bunları da yelkenli, motorlu büyük balıkçı gemileri,
konserve fabrikaları takip eder. İnsanın gıda ihtiyaçlarını tatmin için
temin edilen bu kolaylıklar, ancak tasarrufla sermaye biriktirilmesi sayesinde
mümkün olmuştur.
Sermaye tasarrufla meydana gelir dedim. Terakkinin hakiki temelleri de
sermayeye dayanır. On dokuzuncu asır, cümlece teknik terakki asrı sayılmaktadır,
Fakat unutmamalıyız ki, Avrupa milletlerinin tasarrufla temin ettikleri
büyük sermayeler olmasa idi, bütün teknik icatlar hep mucitlerin hayallerinde
veya laboratuvarlarında kalacaklardı ve bunlara dayanan bugünkü teknik
terakki de vücut bulmıyacaktı. Görülüyor ki insan sayının verimini artıran
makinenin istihsale tatbiki, insanlara daha müreffeh ve daha rahat bir
hayat temini, sermayeye, sermaye ise tasarrufa dayanmaktadır, Tasarruf
istihsalde makine kullanılmasını temin eder. Makine istihsal kuvvetini
artırır. Bu da tasarrufu kolaylaştırır.
Diğer taraftan medeniyet, teknik vasıtalara ve bilgiye ihtiyaç gösterir.
Bilginin elde edilmesi de bir terbiye, bir Maarif meselesidir. Medeni
bir cemiyetin icabettirdiği umumî ve teknik terbiye ise sermayeye ve yüksek
bir gelire lüzum gösterir.
Genç yurttaşlara bugünkü hayatın icabettirdiği
bilgiyi verebilmek, onlan herşeyden evvel iyi bir yurttaş ve verimli bir
müstahsil yapabilmek için uzun bir tahsil devresine ihtiyaç görülmektedir.
Fakat hatırlıyalım ki gençlerimizin tahsiline sarfettiğimiz para, millet
bakımından tasarruf olunmuş servet demektir. Bugün müterakim milli sermayenin
ve tasarrufun artması sayesindedir ki gençleri mekteplerde daha uzun bir
müddet tutmak mümkün oluyor, bu gençlere verilen daha esaslı ve daha uzun
bir tahsil onların daha faydalı birer vatandaş, daha randımanlı birer
müstahsil olmalarım temin ediyor.
Bir milletin refah ve saadet miyarı hayat seviyesidir. Hayal seviyesi
istihsal edilen ve istihlak olunan servetle, halkın ilim ve sanat için
sarfedebildiği vakitle ölçülür. İstihsÂlin artması tekniğin artmasına,
teknik ise biriktirilmiş servete lüzum gösterir. İstihsÂlini arttıran
bir millet, tabiatiyle istihlakini de artıracaktır. Tabiî ihtiyaçlar tatmin
edildikçe ruhî ihtiyaçlar başgösterir. Daha çok kitap okunur, daha çok
musiki dinlenir. Daha çok tiyatroya gidilir. İlim ve sanat için umumî
bir talep husule gelir. Muharrirler, edipler, musikişinaslar kendiliğinden
teşvik edilmiş olur. Dünya tarihinde ilim ve sanatın maddi refahtan sonra
inkişafa başlandığı, maddi refahın da istihsÂlin artmasıyla temin olunduğu
meydandadır. İstihsal sermayeye, sermaye de tasarrufa dayandığına göre
memleketimizin ilim ve sanat seviyesiyle tasarruf harekelinin alakası
tebarüz eder sanırım.
Şahısların olduğu gibi milletlerin medeniyet seviyeleri yarını düşünme,
yarın için hazırlanma kabiliyetleriyle ölçülebilir. Günü gününe yaşamak
yerine yarın için yaşamayı bir ahlak hÂline koyan milletlerdir ki insanlık
camiasında kuvvetli ve emin bir mevki işgal ederler. İktisatça, siyasetçe
kuvvetli herhangi bir memleketi ele alırsak, burada sermaye terakümünün
ve bunu hazırlayan tasarruf hareketinin ne kadar ilerlemiş bulunduğunu
kolayca görürüz.
Ferdî bakımdan tasarruf, şimdiden yarın için çalışmak, hazırlanmak demek
olduğuna göre pek lüzumlu bir harekettir. Aile bakımından tasarruf ise
çocukların iyi yetişmesini mümkün kılacak serveti ve geliri elde etmenin
tek yoludur.
Fertler ve aileler, tasarruf ettiklerini verimli bir şekilde kullanacak
diğer fertlere, şirketlere veya amme teşekküllerine devrederler. Şirket
hisseleri şirket ve Devlet Tahvilleri alırlar.
Fakat aynı zamanda şirketler de karlarından bir kısmını hissedarlarına
dağıtmayıp sermayelerine ilave etmek suretiyle tasarruf yapabildikleri
gibi belediyeler, hususi idareler ve nihayet, devlet de vergi şeklinde
aldıklarıyla memleketin umumî refahını ve kültür seviyesini yükseltecek
veya istihsÂlini artıracak vasıtalar vücuda getirirler. Bunlar amme müesseseleri
vasıtasıyla yapılan millî tasarruftan teşkil eder. Meselâ; halkın verdiği
vergi ile kurulan bir okul, bir millî tasarruf demektir. Çünkü okul bilgiyi
yükseltecek, bilgi istihsal kabiliyetini artıracaktır. Yapılan yollar,
şimendiferler, fabrikalar, hep bütçe gelirinin bir kısmını bütün milletin
menfaatine tasarruf eden vasıtalardır.
Tasarruf, fertle cemiyetin menfaat birliğini çok iyi belirten bir harekettir.
Her ferdin sıhhatte olması, hem kendisi, hem de millet için faydalı olduğu
gibi şahısların tasarruf edici olmaları da hem kendileri, hem millî iktisat
ve millî kuvvet bakımından lüzumlu ve faydalıdır. Sıhhi yaşamıya olduğu
gibi tasarrufa da insanların çocukken alışmaları icabeder. Bütün medeni
memleketlerde kurulan millî cemiyetler tasarruf terbiyesini her yaşdaki
yurttaşlara aşılamaya çalıştıkları gibi okullar da üzerine düşen vazifeyi
görmekte ve çocukları daha ilk tahsil sıralarında iken tasarruf etmeye
alıştırmaktadırlar.
Pek iyi takdir edersiniz ki tasarruf bir
nevi irade idmanıdır. Elindeki para ile bir pasta almıya hazırlanan çocuğun
bunu kumbarasına atması büyük bir irade kullanmasına lüzum gösterir. Eğer
çocuk, kumbarada birikecek para ile kendisi için zevkli bir şey, mesela
çoktan beri istediği bir oyuncağı alabileceğini idrak ederse daha az zahmetle
ve daha az irade kullanarak para biriktirebilir ve bu hareket devam ederse
tasarruf, kendisi için bir itiyat hÂlini alır. Bundan başka çocuklarımıza
tasarruf fikrini telkin için onlara kendimiz canlı birer örnek olmalıyız.
Bu hususta önce aile muhiti, sonra okul gelir. Muhitinde her şekilde israfa
şahit olan çocuk, eline ne kadar fazla para geçerse geçsin tasarrufa alışamaz.
Memleketimizdeki tasarruf hareketinde büyük yardımları görülen Ulusal
Ekonomik ve Arttırma Kurumu'nun önayak olduğu Tasarruf Haftasında bütün
okullarımızda dersler, tasarruf etrafında dönüyor. Fakat bu kafi değildir.
Terbiye müesseselerimiz bütün sene her fırsattan istifade ile gençlere
tasarruf fikrini aşı-lamıya çalışırken, ailelerimizin yeni nesle tasarruf
itiyadını vermek için yardım etmeleri zaruridir.
Yarını düşünmek, yarına hazırlanmak için yarından emin olmak (azimdir.
İşte, Cumhuriyet rejimimiz, her şeyden önce memlekette yarını emniyet
altına almıştır. Devlete olan güven, devletin kurduğu veya kontrol ettiği
millî bankalara karşı da mevcuttur. Bundan başka, bütün dünya paraları
az çok buhranlar geçirirken Türk parasının dahilî iştira kuvveti bakımından
istikrarda kalması. tasarrufu artırmakla büyük bir amil olmuştur. Nihayet
millî iktisat siyasetimizin tatbiki neticesi kurulan yeni sanayi şubeleri
millî geliri artırmış ve halka, daha geniş tasarruf imkanları vermiştir.
Bu müsait şartlar altında memleketimizdeki millî tasarruf yekünunun daha
fazla artması için hiçbir engel yoktur. Terbiyecilerimiz gençlerimizi
tasarrufa teşvik ederken onlardan bir fedakarlık istemiyorlar. Belki şahısları,
aileleri ve bil-vasıta millet ve memleketleri için faydalı bir harekete
onları davet ediyorlar. Milleti ve memleketi için her türlü fedakarlığa
hazır olan Türk gençleri, tasarrufun faydalarını idrak ettikçe bunu tam
bir itiyat nÂline getireceklerdir.
Yurtdaşlarım,
Yarınları bugünler doğurur. Hayat, biriktirilmiş kuvvetlerin istikballere
yürüyüp geçmesidir. Türk Milleti, her gün kuvvetini biraz daha artırarak
bahtiyar ufuklara doğru yol almaktadır.
* 'Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçler', Kültür Bakanlığı
Yayınları, 1998 adlı eserden alınmıştır.
|