| HASAN-ÂLİ YÜCEL
 Atatürk'ün ölümünden sonra, 1938-1946 yılları 
        arasında Millî Eğitim Bakanlığı yapan Hasan-Âli YÜCEL, Cumhuriyet Döneminin, 
        çok yönlü kişiliğe sahip seçkin bir eğitim, kültür ve siyaset adamı olarak 
        kabul edilir.
 Bu kabulün gerisinde, kuşkusuz kısa sayılabilecek hayatına sığdırdığı 
        programları ve ürettiği eserleri yatar. O, bu nedenle, anılmayı çok çok 
        haketmiş Cumhuriyet büyükleri arasında yer alır. (1)
 
 1-ÇOCUKLUĞU VE EĞİTİMİ
 
 1-1 Ailesi ve Toplumsal Çevre
 
 Hasan-Âli YÜCEL, bundan yüzüçyıl önce, 17 Aralık 1897'de İstanbul'da doğmuştur. 
        Babası Ali Rıza Bey, annesi Neyire Hanımdır. Soyu, baba tarafından Giresun-Görele'nin 
        Daylı Köyü'nden Ömer Efendi'ye , anne tarafından (IILSelim zamanında yaşamış) 
        Kaptan İsmail Tosun Ağa'ya kadar uzanır.
 
 O'nun gelişiminde de -doğal olarak- içine doğduğu toplumsal çevrenin etkisi 
        vardır: Anne ve baba ekonomik açıdan iyi koşullara sahiptir. Evlenmelerinden 
        üç yıl sonra Hasan-Âli dünyaya gelir. Hem tek çocuk olarak, hem de hayli 
        geniş bir aile ortamında büyür. Ne var ki, bir süre sonra baba Ali Rıza 
        Bey; iş ortamının sorunları nedeniyle sık sık görevinden istifa eder; 
        aile, değerli eşyaların satılmasmı gerektirecek kadar sıkıntılı günler 
        yaşar.
 
 Hasan-Âli, çocukluğunun ilk yıllarında, ailesiyle Merkez Efendi Mahallesi'ndeki 
        Yenikapı Mevlevihanesi ziyaretlerine katılır. Burada izlediği mistik makam 
        ve fasıllar, dönüş törenleri, O'nun müzik yeteneğinin belirginleşmesinî 
        sağlar. Çevrede "müzik Üstadı" olarak tanınan Mehmet Celaleddin 
        Dede Efendi'nin yönettiği "müzik mektebi"nde eğitim görür.
 
 1-2 Okul Yılları
 
 Hasan-Âli, 1901'de daha dört yaşındayken Laleli'deki Yolgeçen Mektebi'ne 
        kaydedilir. Yazı yazma isteği oldukça fazladır.
 Bu nedenle, bir zorunluluk olmamasına rağmen, kendi kendine yazı yazmayı 
        öğrenir. Edindiği bilgileri evdeki hizmetçilere ve evlatlıklara anlatmaktan 
        zevk alır. Öğrenme ve anlatma zevki artık iyice belirginleşmiştir.
 
 Hasan-Âli, altı yaşlarında iken aile, Gümüşsuyu'nda yaptırdığı yazlık 
        köşke taşınır. O da Topkapı Semti'nde bulunan Taş Mektep'e yazdınlır. 
        1906 yılında, dokuz yaşındayken Mekteb-i Osmanî'ye gönderilir. Burada 
        ilgisini çeken yeniliklerle karşılaşır; örneğin, yazı tahtasını, haritaları 
        ve sıraları görür; sınıf ortamıyla tanışır. Ayrı ayrı hocalardan ders 
        görür. Bu arada Meşrutiyet ilan edilmiş (1908); hürriyet şiirleri, marşları 
        ve şarkıları duyulmaya başlamıştır. Bunları zevkle ezberler ve söyler. 
        Beş yıllık bu okulu 1911'de pekiyiden de üstün bir derece (Aliyyülala) 
        ile bitirir. Okuma tutkusu oldukça gelişmiştir; Beyazıt kitapçılarından 
        aldığı romanları -babasına rağmen- yutarcasına okumayı sürdürür.
 
 Mekteb-i Osmanî'den sonra, Hasan-Âli için Vefa İdadisi dönemi başlar, 
        "İntikam Olsun" başlıklı ilk yazısını burada öğrenciyken yazar; 
        "Mektepli" dergisinin açtığı yarışmaya katılır, 17 Ekim 1913'te 
        yayınlanır. Ne var ki, son sınıftayken, Birinci Dünya Savaşı nedeniyle 
        askere alınır; okula ara vermek zorunda kalır. Önce asteğmen; sonra teğmen 
        olarak toplam üç buçuk yıl askerlik yapar; 2 Aralık 1918'de terhis edilir.
 
 Hasan-Âli, askerlik sonrası öğretimini Darülfünün'da tamamlama imkanı 
        bulur. Liselerin son sınıfında okurken askere alınan gençlere böyle bir 
        imkan tanınmıştır çünkü, îlkin Hukuk Fakültesi'ne kayıt yaptırır. Bir 
        yandan da İfnam gazetesinde çalışır. Türk Sesi gazetesinin kurucuları 
        arasında yer alır. Ancak hukuk öğretimini, dersteki yöntemi yüzünden tartıştığı 
        hocası Celalettin Arîf Bey'e kızgınlığı nedeniyle yarıda bırakmak zorunda 
        kalır. Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe Şubesi'ne kaydolur. Artık Cağaloğlundaki 
        Darülmuallimîn-i Aliye (Yüksek Öğretmen Okulu)'nin öğrencisi durumundadır.
 
 Bu dönemde, Hasan-Âli; Y.Kemal, A.Hamdi Tanpınar gibi şairlerle ikbal 
        Kıraathanesi'ne gidip gelmeye başlar, İstiklal Savaşı'nın zor günleri 
        yaşanmaktadır. Ortalıkta İnönü Savaşlarına ilişkin haberler vardır. Hasan-Âli, 
        gazetesinde özellikle bu savaşlara ilişkin haberler verir; bunları söz 
        konuşu kıraathaneye de ulaştırarak dostlarını bilgilendirir. Ayrıca, ulusal 
        protesto hareketlerine, örneğin bunların ilki ve en büyüğü 23 Mayıs 1919'da 
        düzenlenen Sultanahmet Mitinglerine katılır. Kendisini Edebiyat Fakültesi 
        çevresinde oluşan düşünce tartışmaları içinde bulur. Mustafa Şekip (Tunç), 
        İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) ve Mehmet Emin (Erişirgil)'in H.Bergson merkezli 
        denebilecek tartışmalarını izler. Bu tartışmalarda sık sık A.Schopenhauer, 
        J.Stuart Mili, H.Spencer, WJames gibi düşünürlerin fikirleri de ele alınmaktadır. 
        Hasan-Âli, bu ve benzeri düşünürlerin fikirlerini kendi eserlerinden okuyamamanın 
        sıkıntısını duyar (Bakanlığı döneminde, Tercüme hareketini başlatışmda 
        bu deneyiminin rolü olmuştur.)
 
 Hasan-Âli'nin üzerinde etkisi olan hocalar arasında, Kuvay-ı Millî ye 
        hareketini Akşam gazetesindeki yazılarıyla
 desteklemiş olan Necmettin Sadık (Sadak)'ın özel bir yeri olduğu söylenebilir. 
        O'nu günlük gazetelerde yazı yazmaya özendiren, örneğin Akşam gazetesinde 
        "Pazartesi Konuşmaları" başlığı altında köşe yazıları yazmaya 
        yönelten Necmettin Sadık'tır.
 Hasan-Âli, Darülmuallimîn-İ Aliye'den "Ruh ve Beden" üzerine 
        yaptığı tez niteliğindeki otuz sayfalık bir çalışmasıyla 1921'de mezun 
        olur.
 
 2- MESLEK HAYATI
 
 2-1 İzmir Yılları
 
 Hasan-Âli, öğretimini bitirir bitirmez öğretmen olarak tayin edilemez, 
        bu yüzden özel bir okulda bir süre ücretli ders vermek zorunda kalır. 
        1921 yılının sonunda, bazı hocalarının desteğiyle Edebiyat Fakültesi'nde 
        öğrenci disiplinini sağlamak amacıyla oluşturulmuş inzibat memurluğuna 
        atanır. Yaşı 25'tir; askerlik döneminden arkadaşı olan Necati (Tansel)'in 
        kızkardeşi Refika Hanımla evlenir. Kısa bir süre sonra, İzmir Erkek Muallim 
        Mektebi'ne Türkçe ve Edebiyat Öğretmeni olarak atanır. Kent, Yunan işgali 
        ve zulmünün izleriyle doludur. Kötü koşullarda, 19 Aralık 1922'de öğretmenliğe 
        başlar. Eşi İstanbul'dan İzmir'e gelir. Bir grup meslektaşıyla Muallimler 
        Birliği ve Türk Ocağını kurar.
 
 Hasan-Âli, Mustafa Kemal ile İlk kez burada karşılaşır (2 Şubat 1923). 
        Halkla yaptığı bir toplantıda, söz alarak Mustafa Kemal'e "mekteplerin 
        yanında medreselerin devam edip etmeyeceği'ni sorar. Mustafa Kemal, kendisine, 
        ilke olarak "eğitim birliği" ve "karma uygulama"dan 
        söz ederek cevap verir.
 O'nun buradaki öğretmenliği uzun sürmez, işini bırakarak hamile eşiyle 
        beraber İstanbul'a gelir.
 
 2-2 İstanbul Yılları
 
 Bu yıllar, Laleli'de Kitapçı Ahmet Halil'in evinde kiracılıkla başlar. 
        Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe Bölümü'nde, alanıyla ilgisiz bir işte iki 
        ay kadar çalışmak zorunda kalır. 1924'de yeniden mesleğine döner; ilkin 
        Kuleli Askeri Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yapar, ardından İstanbul 
        Erkek Lisesi'ne felsefe öğretmeni olarak atanır. Sonraki ders yılında, 
        varolan görevine ek olarak edebiyat derslerine de girmeye başlar. 1926'dan 
        itibaren İstanbul Erkek Lisesi'nde felsefe ve içtimaiyat (Sosyoloji) öğretmenliği 
        ile Galatasaray Lisesi malumat-ı vataniye öğretmenliği yapar. 1927'de 
        sona eren öğretmenlik yıllarında, "Felsefe Elifbası", "Süri 
        ve Tatbikî Mantık", Hıfzı Tevfik ve Hamamizade İhsan ile birlikte 
        yazdığı "Türk Edebiyatı Numuneleri" adlı eserlerini yayınlayarak 
        ilgililerin dikkatlerine sunar. 1926 yılında da Can ile Canan adım verdikleri 
        ikizleri doğar. Gülümser adlı üçüncü çocukları 1936 doğumludur.
 
 2-3 Müfettişliğe Atanışı
 
 3 Mart 1924'te yürürlüğe giren Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) yasasının 
        sonucu olarak, öğretim kurumlarının hepsi Maarif Vekaleti'ne bağlanmış, 
        bu çerçevede, Mustafa Necati döneminde (1926'da) Maarif Emirlikleri kurulmuş 
        ve ülke Mıntıkalara ayrılmıştır. 1927 başında, Hasan-Âli, Reşat Şemsettin 
        (Sirer) ile birlikte "Mıntıka Müfettişleri" unvanıyla İstanbul 
        Maarif Emirliğine verilirler.
 
 Müfettişlik döneminde, Hasan-Âli, öncelikle "yazı ve dil sorunları" 
        üzerine yoğunlaşır. T.Fikret'in batılılaşma (modernleşme) doğrultusundaki 
        düşüncelerine ilgi duyar. O'nun "Tarihi Kadim-Doksan Beşe Doğru" 
        adlı şiir kitabını latin harfleriyle yayınlamasının altında bu ilgi (ve 
        hayranlık) yatmaktadır(Latin harfleriyle basılan ilk eserdir bu kitap).
 Hasan-Âli, 1929 sonunda İkinci Sınıf Maarif Müfettiş Umumiliğine yükselir. 
        Maarif Emirlikleri kaldırılınca Maarif Vekaleti Teftiş Kurulu Üyesi olur. 
        1930'da Maarif Vekili Cemal Hüsnü (Toray), kendisini araştırma ve inceleme 
        göreviyle Paris'e gönderir.
 Bu dönem, Hasan-Âli'nin "batı uygarlığıyla ilk kez karşılaşması" 
        açısından önemlidir. Bu süre içerisinde, öğretim kurumlarını inceler ve 
        Fransız kültürü üzerine araştırmalar yapar. Oradaki Türk öğrencilerin 
        denetimiyle görevli müfettiş Salih Zeki ile beraber Londra'ya iki haftalık 
        bir teftiş gezisinde bulunur. Salih Zeki geri çağrılınca müfettişlik görevi 
        Hasan-Âli'ye verilir. Bu arada Fransızcasını geliştirmeye çalışır, opera 
        ve tiyatro sanatlarıyla ilgilenir. 1930'un sonunda, geniş bir inceleme 
        ve araştırma dosyasıyla Türkiye'ye döner. 1936'da bu incelemesini "Fransa'da 
        Kültür İşleri" adıyla yayınlar.
 
 2-4 Mustafa Kemal'le Gezi
 
 Demokrasiye geçiş denemesi çerçevesinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasi'nın 
        kapatılmasından sonra, Mustafa Kemal, ülke boyutunda bir denetleme gezisine 
        çıkmıştır. Her bakanlık, O'na danışmanlık yapacak ve yönergeler çerçevesinde 
        araştırmalarda bulunacak bir müfettiş görevlendirir. Maarif vekaleti de 
        bu görevi 33 yaşındaki genç Hasan-Âli'ye verir. Mustafa Kemal, kendisin; 
        İzmir'den hatırlar.
 
 Bu gezinin ilk durağı Kayseri'dir, Burada, Mustafa Kemal, ders dinlemek 
        üzere kentin lisesine davet edilir. Girdikleri sınıfta felsefe dersi yapılmakta 
        ve öğrencilerin önünde yazarı Hasan-Âli olan ders kitabı bulunmaktadır. 
        Mustafa Kemal, hem öğretmenin anlatımını dinler, hem de ders kitabını 
        inceler. Arapça terimler boldur, anlaşılma güçlüğü vardır. Akşam yemeğinde, 
        Mustafa Kemal, Hasan-Âli'ye bu sorunu çözmeyi düşünüp düşünmediğini sorar.
 
 Bu görüşmede Hasan-Âli, dilde sadeleşme ve birliğin sağlanmasının kişisel 
        girişimlerle değil, merkezi-kurumsal çalışmalarla oluşturulabileceği düşüncesinde 
        olduğunu söylemiştir. Buna rağmen, bu doğrultudaki kişisel çabalarını 
        sürdürmekten geri durmamıştır.
 
 3 Mart 1931'e kadar devam eden bu üç aylık gezi esnasında, Mustafa Kemal'le 
        Hasan-Âli arasında oldukça anlamlı bir diyalog daha gerçekleşir. Mustafa 
        Kemal, bir gün, yanında bulunanlara "Türk milleti ne zaman kendîni 
        kurtulmuş sayabilir?" diye sorar. Yanındakiler doğal olarak görüşlerini 
        bildirirler- Sonra Hasan-Âli söz alır; "Paşam," der; "Türk 
        milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o 
        zaman kurtulmuş olur." Mustafa Kemal, kendisine, "Bu çocuğun 
        ileri attığı, üstünde bizi derin derin düşündürmeye değer bir fikirdir." 
        diyerek takdirlerim bildirir.
 
 2-5 Türk Dili Tetkik Ccmiyeti'ne Desteği
 
 Söz konusuu denetleme gezisinden bir yıl sonra, dil devrimim doğru temeller 
        üzerinde geliştirmek düşüncesiyle, 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik 
        Cemiyeti kurulur. Cemiyetin başkanı Samih Rifat, sekreteri Ruşen Eşref 
        Günaydın), üyeleri ise Celal Sahir (Erozan) ile Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)'dur. 
        Bu yılın Eylül'ünde, Dolmabahçe Saray'ında ilk Dil Kurultayı toplanır. 
        Türk dilinin sorunları tartışılır, görüşler sunulur, ana program oluşturulur 
        ve Merkez Heyeti seçilir. Kurultaydan sonraki ilk Merkez Heyeti toplantısında 
        alt çalışma kolları oluşturulur. Hasan-Âli, Etimoloji Kolu Başkanlığına 
        getirilir.
 Hasan-Âli, Güneş-Dil Teorisini gerçekçi bulmadığı için, bu çerçevedeki 
        tartışmalara katılmamıştır. Bu yıl içinde Hasan-Âli yeni eserleriyle gündemdedir. 
        "Mevlana'nın Rubaileri", "Goethe: Bir Dehanın Romanı", 
        "Türk Edebiyatı'na Toplu Bakış" adlı kitaplarını yayınlar.
 
 Hasan-Âli, Goethe üzerine çalışması Türkçe'de ilk olması nedeniyle, Goethe 
        madalyasıyla ödüllendirilir.
 
 Yaşar Nabi (Nayır)'ın dediği gibi, "aklıyla batıda, gönlüyle doğuda 
        bir düşünce adamı" olan Hasan-Âli, 1930'lu yıllarda sanat, edebiyat, 
        felsefe ve bilim üzerine yoğunlaşmış, yazılar yayınlamıştır.
 
 2-6 Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü
 
 1932 yılında, Hasan-Âli, batıdaki benzerleri örnek alınarak kurulan, öğretim 
        üyeleri yurtdışında okumuş kişilerden oluşan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'ne 
        müdür olarak atanır.
 
 Gazi Eğitim Enstitüsü'nde, kendisinin hem arkadaşı hem de meslektaşı eğitimci 
        İsmail Hakkı (Tonguç) da öğretim üyesidir. Yakın bir işbirliği içindedirler.
 
 Bu dönemde, Hasan-Âli, 1917-1933 yılları arasında yazdığı didaktik şiirlerini 
        "Dönen Ses" adıyla yayınlar. Bu şiirleriyle, çocuk edebiyatına 
        katkıda bulunmuş şairlerden birisi olarak kabul edilir.
 
 2-7 Politik Hayata Geçiş
 
 Hasan-Âli, 1933 yılı sonunda Maarif Vekaleti Orta Tedrisat Umum Müdürlüğü'ne 
        atanır. Bu dönemde, üniversiteye geçişteki önemi nedeniyle liselerde reform 
        düşüncesi üzerine yoğunlaşır. Bu çerçevedeki araştırmaları ve düşüncelerini 
        "Türkiye'de Orta Öğretim" adlı eseriyle ortaya koymayı dener.
 
 Genel Müdürlüğü döneminde, bir gün, Bakan Hikmet (Bayur)" mevzuata 
        aykırı bir ricada bulunur; tartışırlar. Bunun üzerine, maddî bir güvencesi 
        olmamasına rağmen istifa eder. Ancak Bakanın özür dilemesiyle görevine 
        döner. Bu arada seçim tarihi yaklaşmaktadır. 1934'te Cumhuriyet Halk Partisi'ne 
        dilekçe vererek "Milletvekili adayı olarak önerilmesi"ni sağlar; 
        İzmir Milletvekili olarak Meclise girer.
 
 O'nun, özellikle 1935-37 yılları arasında yayınladığı yazıları hem eğitim 
        ve kültür alanındaki yoğun ilgisinin belgesi, hem de Maarif Vekilliği'ne 
        hazırlandığının göstergesi niteliğindedir.
 
 3- HASAN-ALÎ YÜCEL'ÎN MAARİF VEKİLLİĞİ
 
 3-1 Bakan Oluşu
 
 Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk ölmüş, Na'a'şını Büyük Millet Meclisi adına 
        taşıyacak grup kur'a çekilerek oluşturulacaktır.
 Hasan-Âli Yücel, seçilen 12 Milletvekili arasındadır. Sevgiyle bağlı olduğu 
        Atatürk'e karşı son görevini yerine getirir. 11 Kasım 1938'de İnönü Cumhurbaşkanı 
        seçilir. 28 Aralık 1938'de, Hasan-Âli Yücel, 41 yaşında, iken istifa eden 
        Saffet Arıkan'ın yerine, Celal Bayar kabinesinde Maarif Vekili olur. Özellikle 
        Cumhurbaşkanı l.İnönü'nün desteğiyle, yakın çalışma ve dost grubunun katılımıyla 
        büyük bir reform hareketi başlatır ve gerçekleştirir. Ülkemizin bugüne 
        gelişinde, O'nun dönemindeki bu reformların yadsınamaz bir işlevi olduğu 
        açıktır.
 
 3-2 Reformlar 3-2.1 Kongre ve Şuralar
 
 Hasan-Alİ Yücel, l ve 2 Mayıs 1939 tarihlerinde, On Yılhk Neşriyat Sergisi 
        ve Birinci Türk Neşriyat Kongresi'ni açar, Yazarlar, yayıncılar, eğitimciler, 
        araştırmacılar, sanatkarlar, milletvekilleri, bakanlık görevlilerinden 
        oluşan kongre, çeşitli alt gruplara aynlarak sorunlar ve öneriler üzerinde 
        çalışır.
 
 17 Temmuz 1939'da da bilim adamları, eğitimciler, yazarlar ve sanatçıların 
        katıldığı, eğitim sisteminin ilkelerini ve okul programlarını belirlemek 
        amacıyla Birinci Maarif Şürası toplanır. Böylece millî eğitimde çok önemli 
        bir yeri olan bir gelenek başlatılır. 15-21 Şubat 1943 tarihlerinde de 
        -yine Yücel'in başkanlığında- İkinci Maarif Şurası okullarda ahlak terbiyesinin 
        geliştirilmesi gündemiyle açılır. Aynı yılın Ocak ayında Bakanlık'la öğretmenler 
        arasında iletişimi sağlamak için Tebliğler Dergisi, Şubat'ında da İlköğretim 
        Dergisi yayınlanır.
 
 3-2.2 Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi
 
 1930'lu yıllar içinde, güzel sanatlar alanında çeşitli adımlar atılmış; 
        ulusal değerlerin oluşturulması ve geliştirilmesi doğrultusunda oldukça 
        büyük mesafe alınmıştır. 31 Ekim 1939'da, Hasan-Alİ Yücel, söz konusu 
        adımların sonucu olarak Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi'ni açar. 
        Her yıl 31 Ekimde bir kere düzenlenen bu sergi Ankara'da kurulur ve bir 
        ay devam eder. Sergiye, 1939'dan itibaren Maarif Vekilliği'nin yılda üç 
        sayı yayınladığı Güzel Sanatlar Dergisinde yer verilir. Bu dergi, Türkiye'de 
        renkli röprodüksiyonlan ilk kez vermesînden dolayı oldukça önemli bir 
        işlev görmüştür.
 
 Günümüzde, resmi kurumlarda ve bankalarda bulunan zengin tablo ve resim 
        kolleksiyonlarının büyük kısmının bu sergiye katılmış eserlerden oluştuğu 
        düşünülürse, önemi daha İyi anlaşılır.
 
 3-2.3 Basılı Yayınlar
 
 3-2.3.1 Tercüme Bürosu
 
 Hasan-Âli Yücel, Birinci Neşriyat Kongresi'nde dünyayı, özellikle batıyı 
        tanımak zorunluluğunun altını çizmiş, "bu zorunluluk, bizi geniş 
        bir tercüme seferberliğine davet ediyor," demiştir.
 
 Bu düşünceyle kurulan Tercüme Heyeti, ilk toplantısını 28 Şubat 1940'ta, 
        Ankara'da yapar. Heyet, Dr. Adnan Adivar başkanlığında dört toplantı yapmış 
        ve bir Daimî Büro" oluşturmuştur.
 
 Nurullah Ataç'ın yönettiği Büro'nun üyeleri arasında Saffet Pala, Sabahattin 
        Eyüboglu, Sabahattin Ali, Bedrettin Tuncel, Enver Ziya Karal ve Nusret 
        Hızır vardır.
 
 Kuruluşundan kısa bir süre sonra hızla çalışmalar başlar; 1946 sonunda, 
        dünya edebiyatı klasiklerinden 496 eser Türkçeye çevrilir. Bu eserlerin 
        yanında, özellikle felsefe ders kitabı sıkıntısı nedeniyle önemli kimi 
        filozofların kitapları Türkçe'ye kazandınlır. 19 Mayıs 1940 yılmdan itibaren 
        iki ayda bir Tercüme Dergisi yayınlanır.
 
 3-2.3.2 Ansiklopedi ve Dergiler
 
 Maarif Vekaleti, Leiden'de İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak yayınlanan 
        İslam Ansiklopedisi'nin çevirisini kararlaştırarak İstanbul Üniversitesi 
        Edebiyat Fakültesi'ni görevlendirir. 13 Ciltlik bu ansiklopedi 1988'de 
        tamamlanmıştır.
 Daha sonra adı Türk Ansiklopedisi olarak değiştirilen ve İlk resmî ve 
        telif Türkçe ansiklopedi olan İnönü Ansiklopedisi'nin ön çalışmaları başlatılır. 
        Bu ansiklopedi 33 cilt halinde -yıllar içinde- ancak tamamlanabilmiştir.
 
 Ayrıca, 1943-54 yılları arasında da Celal Esat Arseven'in hazırladığı 
        5 ciltlik Sanat Ansiklopedisi yayınlanmıştır.
 1939'dan itibaren İlköğretim 1939, Maarif Vekilliği Tebliğler Dergisi 
        1939, Teknik Öğretim 1940, Tercüme Dergisi 1940, Tarih Vesikaları 1941, 
        Kadın-Ev 1943 ve Köy Enstitüleri 1945 gibi dergilerin çıkarıldığı görülür.
 
 3-2.4 Köy Enstitüleri
 
 17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri yasası çıkarılarak Köy Enstitüleri kurulmaya 
        başlanır. 1942-43 öğretim yılında, bu okullara öğretmen, yönetici, gezici 
        başöğretmen, ilköğretim müfettişi ve kesim müfettişi yetiştirmek için, 
        Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü kurulur.
 
 Sayıları zamanla 21'i bulan Köy Enstitüleri, 1944'ten sonra yılda ortalama 
        2000 öğretmen yetiştirmiştir. Ne var ki, 1946'da bu öğretim kurumları 
        -tartışma konusu olmaları nedeniyle kapatılmıştır.
 
 3-2.5 Ankara Devlet Konservatuvarı
 
 Ankara Cebeci Semtinde, 1924'te Musîki Muallim Mektebi kurulmuştur. Sonra, 
        Mustafa Kemal, müzik eğitimi alanında da reformlar istediğini belirtir. 
        Niliayet, bir takım ön hazırlıklar yapılır; 20 Mayıs 1940'ta Devlet Konservatuvarının 
        kuruluş yasası çıkarılır.
 
 Başlangıçta müzik ve temsil kolundan oluşan bu konservatuvarın ülkemiz 
        sanat hayatında büyük etkisi olmuştur.
 Ayrıca, konservatuvar île Tercüme Bürosu arasında ilişki sağlanmış; çeviriler 
        yoluyla Türk tiyatro yazarları ve oyuncuları için örnekler sunulmuştur.
 
 Günümüzün Senfoni Orkestraları, Devlet Tiyatroları ve Operaları (hatta 
        bazı özel tiyatrolar) bu kaynaktan beslenerek
 oluşmuştur.
 
 3-2.6 Dilde Yenileşme
 
 Hasan-Âli Yücel, 1940-41 yıllarında, dilin Türkçeleştirilmesi ve bütün 
        bilim dallarının ifade aracı haline gelebilmesi doğrultusundaki çalışmalara 
        ağırlık verir, ilkin, 6 Haziran 1941'de Birinci Coğrafya Kongresi'ni toplar. 
        Sonra Gramer Komisyonu'nu toplantıya çağırır. Tahsin Banguoğlu'na "Ana 
        Hatlarıyla Türk Grameri" adlı bir eser hazırlatır ve yayınlatır. 
        Ardından, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun dilinin Türkçeleştirilmesine katkıda 
        bulunur.
 
 Ayrıca, çeşitli bilim dallarının sözlükleri yayınlanır: İmla Kılavuzu 
        1941, Gramer Terimleri 1942, Coğrafya Terimleri 1942, Felsefe ve Gramer 
        Terimleri 1942, Hukuk Lügati, Tıp Lügati 1944, Türkçe Sözlük 1944 gibi. 
        Bunların dışında, "Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü"nün ilk ciltleri 
        yayınlanır.
 
 3-2.7 Ders Kitaplarında Standardizasyon
 
 Dil Kurumu tarafından hazırlanan terimler, 1939'dan başlayarak ders kitaplarında 
        kullanılmaya başlar. Ayrıca, ders kitaplarının hem basılması, hem de yurt 
        genelinde hizmete sunulması için bir teşkilat kurulur. 1940 yılında "Ders 
        Kitapları Düzeltme Kılavuzu" yayınlanır.
 
 3-2.8 Meslekî ve Teknik Öğretim
 
 Meslek okullarının sorunlarını çözümlemek amacıyla 1933'te, Maarif vekilliği 
        bünyesinde Meslekî ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü kurulur. 1941'de 
        vekalet merkez örgütünün yeniden düzenlenmesi sürecinde, Bakan'a bağlı 
        ikinci bir müsteşarlık (Meslekî ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı) oluşturulur. 
        1942-43 öğretim yılında, bu alandaki okul sayısı 113 iken 1949'da 275'e, 
        kurs sayısı ise 42 iken 470'e çıkar.
 
 3-2.9 Beden Eğitimi ve Spor
 
 22 Ekim 1938'de kurulan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 29 Mayıs 1942'de 
        Maarif Vekaletine bağlanır, başına da başarılı bir sporcu olan Vildan 
        Aşir Savaşır getirilir, İkinci Dünya Savaşı sonrasıdır. Uluslararası ilişkiler 
        gelişmeye başlamıştır. Bu ilişkilerin oluşturduğu atmosferde, Türk Sporu 
        yurtdışına açılmaya başlar; bu durum sporcular için tam bir teşvik olur.
 
 Hasan-Âli Yücel, çok geçmeden, 18 Şubat 1946'da Beden Eğitimi ve Spor 
        Şurası'nı açar. 6 gün süren Şura'da beden eğitimi ve sporun sorunları 
        tartışılır, çözümler üretilir ve bir program hazırlanır.
 
 3-2.10 Eski Eserler ve Müzeler
 
 Eski eserlerin bakımı, onarılması çalışmaları ve müzelerin kurulması, 
        kuşkusuz Atatürk zamanında başlar.
 1944'te, bu alandaki çalışmaların daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla 
        Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü kurulur. 16 Şubat 1945'te de 12 
        müzecilik uzmanının katıldığı Eski Eserler ve Müzeler Birinci Danışma 
        Komisyonu toplanır. Açış konuşmasını -doğal olarak- Hasan-Âli Yücel yapar.
 
 3-2.11 UNESCO'yla İlişki
 
 Hasan-Âli Yücel, 1945'te, 4-20 Kasım arasında Londra'da toplanan ve 43 
        ülkenin katıldığı UNESCO toplantısında ülkemizi temsil eder.
 
 O, burada yaptığı konuşmada, "Birleşmiş Milletler'in eğitim ve Öğretim 
        alanında yapacakları iyi İşbirliğinin dünya barışının temeli olduğu"nu 
        vurgular.
 
 UNESCO'nun statüsüne ilişkin anlaşma 20 Mayıs 1946'da Türkiye tarafından 
        imzalanır; üç yıl sonra da UNESCO-Türkiye Millî Komisyonu Ankara'da toplanır.
 
 3- 2.12 Üniversiteler Yasası
 
 O'nun döneminde, Ankara Fen Fakültesi (1943), İstanbul Teknik Üniversitesi 
        (1944.) ve Ankara Tıp Fakültesi (1945) kurulur. Dört yıl gibi bir hazırlıktan 
        sonra, 15 Haziran 1946'da 4936 sayılı Üniversiteler Yasası çıkarılır.
 
 Bu yasayla, yüksek öğretim kurumlarının Bakanlıkla olan "sıkı bağı" 
        önemli ölçüde gevşetilmiş, mevcut kuruluşlar yapısal bir bütünlüğe kavuşturulmuş, 
        böylece üniversiteye organik bir karakter kazandırılmıştır. Bu yasanın 
        getirdiği bir başka sonuç, "dışarıdan denetim" yerine "içeriden 
        denetim" getirmiş olmasıdır. Ankara Üniversitesi de bu yasanın sonucu 
        olarak kurulmuştur.
 
 4- HASAN ALİ YÜCEL'İN İSTİFASI, SON YILLARI VE ÖLÜMÜ
 
 4-1 İstifası
 
 Hasan-Âli Yücel, 5 Ağustos 1946'da 7 yıl ve 7 ay sürdürdüğü Millî Eğitim 
        Bakanlığı görevinden -çeşitli nedenlerle-istifa eder.
 
 4-2 Son Yılları
 
 İstifasının ardından Hasan-Alİ Yücel, gazetecilik görevine döner; dönemin 
        etkin bir gazetesi olan Ulus'ta yazılar yayınlar, 21 Kasım 1950'de, söz 
        konuşu gazeteyle ilişkisi bozulunca, üyesi olduğu partiden de ayrılır, 
        politik hayatını noktalar.
 
 1950-1960 arası bu son dönemde, Cumhuriyet'te "Köşemden" başlığı 
        altında yazılar yazar, yurtdışı gezilere çıkar;
 Kıbrıs ve İngiltere gezilerinden sonra izlenimlerini, düşüncelerini "Kıbrıs 
        Mektupları" ve "İngiltere Mektupları" adıyla yayınlar. 
        Bir süre (1956'dan itibaren) İş Bankası Yayın İşlerini yönetir, 1960'ta 
        bunu da bırakır.
 
 4-3 Rahatsızlığı ve Ölümü
 
 Bir döneme damgasını vuran eğitim ve kültür adamı Hasan-Âli Yücel, kalp 
        ve şeker rahatsızlığı nedeniyle kendini iyi hissetmemektedir. Yazı İstanbul-Orhantepe'de 
        geçirir. 1960 Eylül ve Ekim aylarında Millî Eğitim Planı'nın hazırlık 
        çalışmalarını yürüten komisyon toplantılarına katılır. Kasım ortalarında 
        UNESCO'nun II. Genel Kurul Toplantısına katılmak üzere Paris'e gider.
 
 Yücel; 26 Şubat 1961 sabahı, İstanbul'da misafir olarak kaldığı Prof.Dr. 
        Tevfik Sağlam'ın evinde enfarktüs'ten vefat eder. Cenazesi, 3 Temmuz 1943'te 
        açılışını yaptığı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi 3- Îç Hastalıkları 
        Kliniği'nden alınarak Ankara'ya getirilir. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde 
        katafalka konulur ve 2 Mart'ta büyük bir törenle Cebeci Asri Mezarlığı'nda 
        toprağa verilir.
 
 (1) Metin;Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı Kurul Uzmanı S.ELÎBOL 
        ve Figen EKEŞ tarafindan-öncelikle M.Çıkar'ın Türkiye İş Bankası Yayınları 
        arasında yer alan çalışması esas alınarak hazırlanmıştır.
 |