HALİFELİĞİN KALDIRILMASI
Kısa zamanda, içteki
ve dıştaki bazı gelişmeler gösterdi ki, halifelik kaldırılmadığı
takdirde, "millet egemenliği" ilkesi her an tehlikeye
düşebilecek; zamanla halife egemenliğe ortak olmağa kalkışacaktı.
İslâm hukukuna göre, halifenin görev ve yetkilerinin sadece dinî
konularla sınırlı olmayacağı, hilâfet makamında oturan kisinin mutlaka
dünyevî siyasî iktidara da sahip olması gerektiği tezi, daha ilk
günlerden itibaren, hilâfet yanlıları tarafından ileri sürülmeğe
başlanmıştı. Yurt dışında, İngilizlerin etkisi altındaki Ağa Han,
halife ile Ankara Hükümeti arasındaki ilişkilere karışmağa kalkıştı.
Bazı din adanılan ve siyasetçiler "hilâfetin hak ve görevlerini
hiçbir meclisin sınırlayamayacağım" ileri süren propagandalara
giriştiler. Şartlar halifeliğin kaldırılmasını zorunlu hâle getirmişti.
1 Mart 1924'te, yeni seçilen II. dönem TBMM'nin toplantı
yılını açarken, Atatürk, önemli bir konuşma yaparak şu gerçeği belirtti:
"Millet cumhuriyetin, bugün ve gelecekte, her türlü saldırıdan
kesin ve ebedî olarak korunmasını istemektedir. Çağdaş ve medenî
yönetimin bütün gereklerini basit ve çabuk şekilde memlekette tatbik
etmek icap eder."
3 Mart 1924'te halifeliğin de kaldırılmasıyla, 1919'da
başlamış olan "millî egemenlik" hareketi tabiî sonucuna
ulaştı; egemenliğin bütünüyle millete ait olduğu ilkesi, beş yıl
süren bir gelişme sonunda, devlet yapımıza tam anlamıyla yansımış
oldu.

|